Spor Yapmanın 3 Aşaması Röportajımız

Şimdi sağlıklı yaşamdaki en önemli konulardan bir tanesi de şehir hayatında insanların hareketsiz kalmasından doğan hastalıklar, rahatsızlıklar. Bu nedenle sağlıklı yaşam için özellikle hareketin insan vücuduna kazandırdıklarından bahseder misiniz?
Bizler yaradılış amacına uygun olarak dünyaya geldiğimiz günden bu yana sahip olduğumuz 650 kasla birlikte her an hareket etmeyerek, vücudumuzdaki bu mekanizmayı kullanmayarak, %100 kapasitede olan bu güzel ve muhteşem makineyi gün geçtikçe paslandırıyor, gün geçtikçe enkaz haline getiriyoruz. Sonra da sorunlarla, problemlerle karşılaştığımızda bunların çözümünü arama yoluna gidiyoruz. Dolayısıyla günümüz insanı kendi farkındalığını artırarak, hareket ederek, sağlıklı yaşayarak (spor, egzersiz vs) bu problemlerin ortaya çıkmasının önüne geçebilir.
Ben de yapmış olduğum sağlıklı spor çalışmalarında insanlara gün içinde bir iki haftalık, birkaç aylık değil, ömür boyu yapabilecekleri, düzenli ve sistematik bir hareket planı kazanmaları için anlatımlarda ve sunumlarda bulunuyorum.
Aslında kişi bilmediği şeye düşmandır, bilmediği şeye uzaktır. Oysa bu çalışmalarda gördüğüm kadarıyla insanlar rahatlıkla hareket edebileceklerine ikna edilirlerse, bunu öğrenebilirlerse düzenli bir şekilde spor yapabiliyorlar. Ama bunu siz en yanlış yerinden en ağır halterlerle, en zor antrenmanlarla başlatırsanız karşınızdaki kişi hemen pes eder, hatta bazı sakatlıklar bile meydana gelir. Dolayısıyla “Siz öncelikle hafif bir tempo ve güzel bir girizgâhla birlikte hayatınızda egzersize ve spora yer verebilirsiniz.” diyoruz.

7’den 70’e Herkes Fitness Yapabilir
Vücut geliştirmeyle fitness karıştırılıyor.
Fitness, belli bir sıklıkta, belli bir yoğunlukta ve belli bir zaman içerisinde yapılan egzersiz demektir. Siz de fit olmak için bunları planlı, programlı yapıyorsunuz. Fitness sizin ideal sağlık düzeyinize ulaşmanız için bir sistemdir. 7’den 70’e herkesin yapabileceği, belli bir zaman dâhilinde en hafif ağırlıktan en yüksek ağırlığa kadar yavaş yavaş güçlenerek yol alabileceğiniz programlı hareketler bütünüdür. Asla dergi kapaklarını süsleyen koca kaslı adamların olduğu bir spor sistemi değildir. Ben plates ya da fitness derslerinde olsun, insanları öncelikle şuna davet ediyorum: “Şu aynanın karşısına geçin, duruşunuza odaklanın. Ama kendinizi kasmadan, doğal durun. Eğik mi, yana yatık mı duruyorsun? Yoksa omurgan mı eğrilmiş, bir tarafın mı yamulmuş? Bir bak kendine. Eğer o anda kambur bir şekilde duruyorsan sana vücudun şu mesajı veriyor: Benim sırt kaslarım zayıfladı, beni takviye et. Yoksa benim duruşum daha da bozulacak.” İşte fitness ve plates çalışmasında bu kişinin sırt kaslarına öncelik veriyoruz. Daha sonra diğer kaslarını eşit miktarda güçlendirmeye çalışıyoruz.

Postür Analizi Nedir?
Size başvuranların çalışma programını nasıl belirliyorsunuz?
Biz bu konularda “postür analizi” dediğimiz bir metot kullanıyoruz. Öncelikle bu konuda ehil olan bir eğitmen, kişiyi doğal bir şekilde durmaya davet eder. O anda boynu önde mi, sırtı eğik mi, omurların duruşunda bir bozulma meydana gelmiş mi vs. ile ilgili gergin ve güçsüz olan kasları tespit eder. Ardından gergin olan kaslar varsa onları esnetmeye çalışıyor. Eğer güçsüz olanları tespit ettiyse bu defa onları güçlendirmeye ağırlık veriyor. Mesela bir dönerciyi düşünün, sağ eliyle akşama kadar döner kesiyor, bu kişiye bir postür analizi yapmak istediğimizde sağ elinin sol elinden daha kısa olduğunu görüyoruz. Çünkü bütün gün sağ elini kullanan bu kişinin, sağ kolundaki kaslar çok yoğun çalıştığı için güçleniyor ve kısalmaya başlıyor. Sol taraf ta çalışmadığı için zayıflıyor ve daha pasif oluyor. Dolayısıyla sağ elin görüntüsü yavaş yavaş bozuluyor ve sağı kısa, solu uzun oluyor. Biz de bu kişilerde sol ele biraz daha ağır, sağ ele biraz daha hafif kilodaki ağırlıkları vererek onu dengelemeye çalışıyoruz. Yine “dik dur” dediğimiz bir kişi belli bir süre dik durabiliyor, ama sırt kasları yeterince kuvvetli olmadığı için duruşu bozuluyor, yine eğik durmaya başlıyor. Siz bu kişiyi tembihleseniz, eline bazı aletler bağlasanız bile bir süre sonra yorulacak, yine yanlış durmaya başlayacaktır. O yüzden biz bu noktada diyoruz ki: “Fitness ile, bu hareketler bütünüyle güçsüz olan kaslarınızı güçlendirin.”
Mesela bazı spor salonlarında çok ciddi vücut çalışmaları yapan kişileri gözlemleyin, çok gergindir kasları. Yine çok fazla göğüs çalışan bir kişi yavaş yavaş öne eğik durur. Çünkü belli kasları çok fazla, diğerlerini çok az çalıştırmak vücutta orantısızlığa yol açar. Aslında günümüzde bilgi çağındayız ve herkes artık yoğun mesai yapıyor. Haftada 6 gün çalışıp belki 1 günü zar zor kendine ayırabilen insanlar çoğunlukta. Dolayısıyla sporu ve hareketi evlerine taşımaları gerekiyor.
Biz de bu noktada diyoruz ki: Belli bir süre gelin, bizimle çalışın. Fitness, pilates ya da herhangi bir spor branşıyla ilgilenin ve belli bir spor kültürünü alın. Daha sonra evinizde belki de çok basit egzersiz toplarıyla, elastik bantlarla, dambıl dediğimiz birtakım aletlerle evlerinde ufak bir metrekare alanında ağırlık çalışabilirsiniz. Yine internette bununla ilgili videolarımız, aerobik egzersizlerimiz var. Mesela çok soğuk bir havada dışarı koşmaya çıkamadınız. O aerobik egzersizlerini olduğun yerde koşar gibi yaparak, dizleri yukarı çekerek, hoplayarak, zıplayarak, çökerek bütün kasları çalıştıracak hareketler yapabilirsiniz. Ama insanlarımız henüz bu hareketleri bilmediği için, bu sporu yaptıktan sonra oluşan o rahatlama hissini de henüz yaşayamamışlar.

Hangi Kiloda Olursanız Olun Çok Sağlıklı Olabilirsiniz
Günümüzün yoğun iş temposu ve hayat koşullarından dolayı insanların vücutları ve zihinleri gergin. Bu tarz kişilerle biz spor yaptığımızda ve esnemelerine yardımcı olduğumuzda bakıyoruz ki vücut ve zihin olarak son derece rahatlamış bir şekilde hayatlarını devam ettiriyorlar. O yüzden sporu sadece bir güçlenme, vücut geliştirme-kas büyütme gibi görmemek lazım.
Bir de şu kültür empoze ediliyor: Daha ince, daha zayıf, daha sağlıklı. Herkes bir incelme sevdasında, “nasıl zayıflarım” diye düşünüyor. Aslında bu, bir kriter değildir. Mesela bugün “şu boydaysan bu kilo olmak zorundasın” şeklinde bize sunulan bazı tablolar var. Aslında bunlar Amerika ve Avrupa’daki sigorta şirketlerinin özellikle risk gruplarını tespit etmek için yaptıkları, aslında çok da gerçeklerle bağdaşmayan bir çalışmadır bana göre. Dolayısıyla siz boyunuza göre şu kiloda olmak zorunda değilsiniz. Hangi kiloda olursanız olun, o noktada çok sağlıklı olabilirsiniz. Çünkü deri altı yağlarla damardaki yağlar farklıdır. O yüzden diyoruz ki şu sağlık göstergelerine dikkat edin: İki kat merdiveni tıkanmadan çıkabilmek. Çünkü kalp de bir kas ve dakikada yüzlerce atabiliyor. Elinize marketten poşetleri alıp eve kadar yürüyebilmek. Yorulmadan uzun mesafeleri kat edebilmek. Nefes nefese kalmamak. Sabah yatağından dayak yemiş gibi kalkmamak ve güne dinç bir şekilde başlamak. Ama biz spor yapmadan daha zayıf, daha ince olacağım diye anlamsız diyetlere girişiyoruz. Yemek yemeği bırakıyoruz ve zayıflayacağımızı zannediyoruz. Aslında hem kasları, hem yağları kaybediyor, hem de psikolojik olarak sıkıntıya giriyoruz. Sonra bir anda diyetini bozuyorsun ve yine yiyorsun. Dolayısıyla kaybettiğin yağın ve kasın yerine bu sefer sadece yağ alıyorsun. Eskiden daha sağlıklı ve kilolu olan sen, bu sefer daha sağlıksız ama kilolu oluyorsun.

Spor yapanlar doğru beslenmek için nelere dikkat etmeli?
Beslenmeyle ilgili olarak maalesef yaygın olan bir yanlış “Aç kalırsam ya da çok az yersem kilo veririm.” düşüncesidir. Oysa biz diyoruz ki: “Spor yapan, hareket eden bir kimse aslında o anda kaslarını yaralamaktadır. Bünyemiz yaralanan bu kasları tamir etmek suretiyle vücudumuzu geliştirmekte ve yeni bir forma, yeni görünümüne kavuşmanızı sağlamaktadır. İşte bu gelişmenin olması için de sağlıklı beslenmek lazım. Antrenman öncesi karbonhidratlı besinleri tercih edebilirsin ama antrenman ve özellikle ağırlık çalışmaları sonrasında proteini zengin olan gıdalara ağırlık verilebilir.” Ancak herkese uyacak bir spor programı yapamazsınız. Çünkü 40 yaşından sonra D vitamini eksikliği ortaya çıkarken, 18-19-20 yaşındaki gençlerde protein ön plana çıkıyor. Dolayısıyla herkes kendi idealine ve yaşına göre bir sporu bulmalı. Ben bu noktada herkese hitap eden bir yöntemi söylemek isterim: Öncelikle yiyecekleri birbirleriyle karıştırmamak gerekiyor. Örneğin çorbayla başladınız, pilav ve etle devam ettiniz, üstüne tatlı ve meyve yediniz. Tabi bu arada kola ya da soda içtiniz. Bunların hepsini bir torbaya koyup çalkalarsanız o torba bile dayanamaz ve patlar. Siz bunları her gün mide denilen poşete doldurduğunuz zaman yavaş yavaş mide kapakçığınız, bağırsak floranız bozuluyor, metabolizmanız alt-üst oluyor. Vücudunuzdaki organların hepsi asidik hale geliyor ve çürümeye başlıyorlar. İçi çürük olan organların dış kabuğunu çok iyi bir şekilde yapsan bile ne faydası var. Biz ise “içerisi de, dışarısı da sağlam olacak” diyoruz. Bu noktada kolalı, asitli içeceklerden, beyaz olan (şeker, unlu mamuller, koruyuculu, raf ömrünü uzatan kimyasal içerikli gıdalar gibi) her türlü yiyecekten uzak durulmasını öneriyorum. Katkı maddeli beyaz ekmekten uzaklaştırıyoruz. Öncelikle bu şekilde zararlılardan kopsunlar, belli bir süre spor kültürünü elde etsinler. Gençse proteinden zengin, yaşlıysa D vitaminiyle, Omega-3 ile diğer bütün ihtiyaçlarına yönelik damar sağlığını da destekleyeceği özel gıdaları bulabilirler.

Spor yapmak için “vaktim olmuyor ya da vakit bulamıyorum” diyenler var.
Biz o vakti de bulduk ve sizdeki vakti size işaret ediyoruz. Biz diyoruz ki günde sadece 30 dakika ya da 45 dakika, haftada da minimum 3, mümkünse 4 gün spora ayırın. Ama haftanın 7 günü de spor yaparak kendinizi aşırı yıpratmanızı istemiyoruz. Çünkü vücudun da belli bir dinlenme payı var. O sürede de vücut, çalıştırılan ve yaralanan kasları yenileyip gelişmiş yeni kası ortaya koyuyor.

O yüzden sağlıklı yaşamın 3 aşaması var:

Birincisi: Doğru spor.
İkincisi: Doğru ve sağlıklı beslenme.
Üçüncüsü: Doğru bir şekilde dinlenme.

Spor Sağlık Yazıları Dergi Röportaj

Leave a Comment

YouTube Kanalım